Dünya basketbolunun zirve organizasyonu olarak kabul edilen Amerikan Ulusal Basketbol Ligi NBA, geçtiğimiz haftalarda bir bahis skandalıyla çalkalandı. Lig yönetimince; Toronto Raptors forması giyen Jontay Porter’ın performansıyla ilgili bahis faaliyetlerindeki (prop-betting) sıra dışı yoğunluk nedeniyle başlatılan soruşturma sonunda Porter’ın ligden ömür boyu menedildiği duyuruldu. Bu yazıda Porter’a verilen ceza değerlendirilmiştir.

 

Somut Olay: Porter’ın Bahis Skandalı

Sezon başında NBA Gelişim Ligi (G-League) takımlarından Raptors 905 formasıyla sergilediği performansla dikkat çekip NBA takımlarından Toronto Raptors tarafından çift yönlü kontrat almayı başaran Jontay Porter, 3 Ocak 2024 tarihinde Memphis Grizzlies karşısında ilk kez parkeye çıktı. 7 dakika sahada kalan Porter maçı 3 ribaundla tamamladı. 26 Ocak günü oynanan Los Angeles Clippers karşılaşmasında ise 4 dakika sahada kaldıktan sonra gözündeki rahatsızlık nedeniyle maçtan kendi isteğiyle çıkan Porter; 3 ribaund ve 1 asistle maçı tamamladı. Böylelikle o gece Porter adına açılan tüm alt bahisler kazanmış oldu. DraftKings isimli bahis platformunun kullanıcılarına sunduğu günlük raporda; Jontay Porter’ın performansına on binlerce dolar bahis yapıldığı, Porter’ın 3 sayılık atış istatistiği için açılan 0.5 alt (3 sayılık basket atamaz) bahsinin gecenin en popüler bahsi olduğu belirtildi. Oyuncunun aldığı sınırlı süreye ve takımındaki düşük rolüne karşın performansına bu denli yüksek bahis yapılması dikkat çekiciydi.

20 Mart tarihine gelindiğinde takımının Memphis Grizzlies ile yaptığı maçta Porter, 3 dakika sahada kaldıktan sonra rahatsızlığını öne sürerek maçı noktalamıştı. O gece de Porter’ın performansı üzerine on binlerce doları aşan bahis aktivitesi yaşandığı gözlendi. Hatta bir kullanıcı tarafından Porter adına açılan alt bahislere 80 Bin Dolar yatırılıp 1.1 Milyon Dolar kazanç sağlandığı tespit edilince, sistemin şüpheli işlem uyarısıyla kullanıcının ödemesi donduruldu. Bu aşamada bahis platformlarının yöneticileri konuyu NBA yönetimine bildirdi ve lig yönetimi tarafından oyuncu hakkında soruşturma başlatıldı.

Soruşturma sonucunda NBA yönetimi tarafından 17 Nisan 2024 tarihinde Jontay Porter’ın NBA’den ömür boyu menedildiği açıklandı. Açıklamada Porter’ın “bahis kazancı maksadıyla gizli bilgileri spor bahisçilerine ifşa etmek, bir veya daha fazla müsabakada kendi performansını sınırlamak ve NBA maçlarına bahis yapmak suretiyle lig kurallarını ihlal ettiğinin tespit edildiği” ifade edildi. Soruşturmanın halen açık tutulduğu ve NBA’in konuyla ilgili olarak federal savcılarla bilgi paylaşmakta olduğu da vurgulandı.

 

NBA’nin Yapısı ve NBA Toplu İş Sözleşmesi

Amerikan spor ligleri (NBA, NHL, MLS, MLB) organizasyon yapıları itibariyle dünyanın dört bir yanındaki liglere göre büyük farklılıklar taşımaktadır. Özellikle Avrupa’da lig organizasyonlarını yürüten federasyonların kamu tüzel kişiliği olarak değerlendirilmesi gerektiğine yönelik görüşler öne sürülebilmekte iken; Amerikan mahkemeleri NBA’i bir ortaklık, ortak girişim, müstakil varlık olarak değerlendirmektedir. Temelde takım sahiplerinin işveren; sporcu, antrenör ve sair profesyonellerin ise işçi konumunda bulunduğu bir işletme olarak NBA’i tanımlamak mümkündür. Bütün organizasyon yapısı bu anlayış üzerine kurulmuş olup; müsabaka kurallarından sporcu sözleşmelerinin format ve içeriğine, gelirlerin paylaşımından hukuki tedbirlere kadar, ligi ilgilendiren neredeyse tüm konular Toplu İş Sözleşmesi (Collective Bargaining Agreement – C.B.A.) adı verilen, şirket ana sözleşmesi niteliğindeki bir metinle düzenlenmektedir.

NBA Toplu İş Sözleşmesi; işveren konumundaki takım sahipleri ile oyuncular birliği arasında yapılan müzakereler neticesinde varılan uzlaşma ile kurulmakta, 7 yılda bir yenilenmektedir.  Müzakere aşamasında işçi tarafını teşkil eden oyuncuları; sendika işlevi gören Oyuncular Birliği (The National Basketball Players Association – NBPA) temsil etmektedir. Organizasyonun yönetim şemasının tepesinde ise Lig Komiseri (Comissioner) bulunmaktadır. Tüm organizasyon, işçi ve işveren taraflar arasındaki mutabakat metni ve alt normlarla regüle edilmektedir. Bu doğrultuda Amerikan yargı mekanizması da organizasyonun iç işleyişini Federal ve Eyalet yasalarından bağımsız tutup, yalnızca rekabet hukuku kapsamında denetim uygulamaktadır. Dolayısıyla Jontay Porter hakkındaki bahis iddialarına ilişkin süreç, NBA yönetimi tarafından Toplu İş Sözleşmesi (CBA) ve NBA Anayasası ve İç Tüzüğü (Constitution and By-Laws of The National Basketball Association) ile ortaya koyulan usul ve esaslar doğrultusunda ele alınmıştır.

NBA Toplu İş Sözleşmesi’nin Oyuncu Disiplinine Yönelik Anlaşmazlıklara İlişkin Tahkim Prosedürleri başlıklı 31. maddesinde: “Müsabaka sahası dışındaki davranışlarından dolayı bir sporcuya Lig Komiseri tarafından 50.000 $ ı aşan ve/veya 12 maçın üzerinde men cezası verilmesi halinde sporcunun karara karşı tahkim yoluna başvurabileceği belirtilmektedir. Tahkim hakeminin ise basketbol oyununun bütünlüğü veya halkın bu oyuna olan güveninin sürdürülmesi çerçevesinde lig komiserinin kararını ancak keyfi ve tutarsız bulması halinde bozabileceği” belirtilmektedir.

Öte yandan NBA Anayasası ve İç Tüzüğü’nün Suistimal (Misconduct) başlıklı 35/f maddesinde ise: “herhangi bir oyuncunun doğrudan ya da dolaylı olarak lig tarafından organize edilen bir müsabakaya bahis yapmakla suçlanması halinde öncelikle oyuncuya suçlamaları yanıtlama fırsatı verileceği ve verilecek cezanın lig komiserinin mutlak takdir yetkisi dahilinde olduğu, Lig Komiseri’nce; para cezası, uzaklaştırma hatta kalıcı olarak ihraç kararı verilebileceği ve söz konusu kararın nihai, bağlayıcı ve itiraz edilemez olduğu” belirtilmektedir.

 

Sonuç

Sporcuların bahis faaliyetlerine karışması halinde verilecek cezanın türü ve miktarı konusunda Lig Komiseri’ne geniş yetkiler verilmiş olup Jontay Porter en ağır biçimde cezalandırılmıştır. Kararın adil rekabet ortamını ve toplumun lige olan güvenini korumaya çalışmakla birlikte diğer sporcular açısından caydırıcı bir etki bırakmasının amaçlandığı da aşikardır.

Kuruluş ve varoluş felsefesi itibariyle NBA, basketbol sahasında kıran kırana rekabet eden unsurların iş birliğiyle yaratılan bir toplam değeri temsil etmektedir. Organizasyondaki tüm paydaşların hedefi ve görevi bu değeri korumak ve büyütmek suretiyle ortak kazancı maksimize etmektir. Ligin ortak çıkarları, sporcuların veya takımların özel hak ve menfaatlerinin üzerinde tutulmaktadır. Bu nedenle geçmişteki benzer örneklerde (Donald Sterling, OJ Mayo, Tyreke Evans) olduğu gibi Jontay Porter olayında da sporcunun kariyerini bitirme pahasına NBA markası korunmaya çalışılmıştır. Bugün milyarlarca dolarlık ekonomik hacmiyle dünyanın dört bir yanında yoğun ilgiyle takip edilen NBA, global spor ve iş çevrelerince en başarılı spor organizasyonu olarak kabul edilmekle birlikte, uzlaşı temelindeki yönetim ve adalet anlayışının uygulaması ve sonuçları açısından da her yönüyle örnek alınması gereken bir model ortaya koymaktadır.

Murat MEVLEVİOĞLU

 

 

KAYNAKÇA

(I) NBA Collective Bargaining Agreement (NBA Toplu İş Sözleşmesi)

(II) Constitution and By-Laws of The National Basketball Association (NBA Anayasası ve İç Tüzüğü)

(III) What is the NBA?, Nadelle Grossmann – Marquette Sports Law Review, Vol.25

(IV) Jontay Porter’s NBA Ban for Gambling Carries Legal Implications, Michael Mccann

(V) Six Questions About the Jontay Porter NBA Gambling Scandal, Seerat Sohi

(VI) In Latest Gambling Scandal, Some See Glimpse of Sports’ Future, Kevin Draper – Tania Ganguli

(VII) The NBA’s Betting Investigation Of Jontay Porter Is An Example Of The System Working, Jesse Silvertown

(VIII) Jontay Porter gambling investigation explained: NBA hands down lifetime ban after prop bet irregularities, Sam Quinn

(IX) Jontay Porter, Meet The Ghost Of Jack Molinas, Chris Deubert

(X) How DraftKings figured out NBA player Jontay Porter was betting on games, Weston Blasi

2014 yılında iki ülke arasında başlamış olan kriz, Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna sınırlarına girmesi neticesinde savaşa dönmüştür. Ancak savaş sadece askeri derecede kalmamış, sportif anlamda da Rus takımları ile uluslararası organizasyonlarda birtakım yaptırımların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Bu yazıda Rusya-Ukrayna savaşının spor üzerindeki etkisi, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nde görülen bir dava ile birlikte incelenmiştir.

Uluslararası Federasyonların Tepkisi ve Verdikleri Kararlar

Savaşa karşı birçok uluslararası kuruluş ateşkes çağrısı yapmış, sportif alanda Uluslararası Olimpiyat Komitesi (“IOC”) 25 Şubat 2022 tarihli açıklaması ile; “tüm Uluslararası Spor Federasyonlarına Rusya veya Belarus’ta yapmayı planladıkları organizasyonların yerini değiştirmeleri veya organizasyonları ertelemeleri, Rusya ve Velarus hükümetlerinin, IOC’nin ateşkes çağrısına uymasını ve sporcuların güvenliğinin öncelik olduğu, uluslararası organizasyonlarda Rusya veya Belarus bayraklarının yer almayacağı ya da milli marşlarının çalınmayacağı” gibi kararlar alınmıştır. Aynı tarihte UEFA, Şampiyonlar Ligi finalinin St. Petersburg’dan Paris’e alındığını, bir sonraki bilgilendirmeye kadar Rusya veya Ukrayna’da herhangi bir UEFA müsabakası oynanmayacağını, gelişmeleri takip ederek yeni kararlar alınabileceğini duyurmuştur. Bunun üzerine birçok UEFA’ya üye olan federasyonlar Rusya takımlarına karşı oynamayacaklarını açıklamışlardır.

28 Şubat 2022 tarihinde IOC Uluslararası Spor Federasyonları’na yapacakları organizasyonlara Rus ve Belarus sporcularını ve resmi görevlilerini davet etmemelerini, bunun mümkün olmaması durumunda ise Rus veya Belarus sporcularını ülkeleri adına değil, tarafsız atlet ya da tarafsız takım olarak davet edilmelerini önermiştir. Yine bu tarihte UEFA, bir sonraki bildirime kadar, Rus takımlarının UEFA organizasyonlarında yer almasını askıya almış (The Suspention Decision) ve 2022/10 numaralı genelge ile üye federasyonlara duyurmuştur.

8 Mart 2022 tarihinde ise 37 ülkenin Spor Bakanlığı Rus ve Belarus takımlarının diğer ülkelerdeki spor müsabakalarından yasaklanmaları konusunda ortak açıklamaya imza atmışlardır. UEFA’nın 2 Mayıs 2022 tarihli nihai kararı ile Rus takımlarının 2022/23 sezonunda UEFA turnuvalarında yer almamasına karar verilmiştir.

Rus Takımlarının CAS’a Başvurusu

UEFA’nın Rus takımlarını organizasyonlarından çıkarmasının ardından 12 Mayıs 2022 tarihinde Rus takımlarından FC Zenit, FC Sochi, CSKA Moskova, Dinamo Moskova, Spartak Moskova UEFA’ya karşı CAS’a başvuru yapmışlardır. Daha sonra başvuruculardan Spartak Moskova başvurusunu geri çekmiştir.

Başvurucu takımlar iki ülke arasındaki durumu “Ukrayna’da özel operasyon” (kararda yer verildiği haliyle “special operation in Ukraine”) olarak adlandırırken davanın karşı tarafı olan UEFA ise bu duruma “Rusya’nın Ukrayna’yı istilası” (kararda yer verildiği haliyle “Russia’s invasion of Ukraine”) olarak karşılık vermiştir. Bu durum tarafların bakış açısını özetlemektedir.

Başvurucu olan Rus takımları UEFA’nın bu kararının amacının Rusya’ya “politik mesaj” göndermek olduğunu, kendi tanınırlık ve haysiyetlerini korumak adına olmadığını, UEFA’nın iyi niyetli olmadığını, Rusya’yı eleme niyetinde olduğunu, nihai kararın açıklanma tarihini dikkate alarak Nisan ayında açıklanan listede Rusya yer almakta iken 2 Mayıs tarihli nihai kararda yasaklanmasının çelişki yarattığını, Rusya’nın müsabaka dışı bırakılmasına rağmen Ukrayna ve Belarus’un bırakılmadığını, UEFA’nın güvenlik ve bölgesel kaygılarının Ukrayna ve Belarus açısından uygulanmadığını, UEFA’nın politik olarak tarafsız olmakla yükümlü olduğunu, IOC’nın politik duruşundan etkilendiğini, Rus takımlarını davet etmemek veya katılmasına izin vermemek için her şeyi yaptığını, UEFA’nın tutumunun ayrımcı ve yasaklanmış olduğu, çeşitli kısıtlamalara ilişkin iddiaların kanıtlanmamış olduğu (örneğin Moskova-İstanbul arasındaki sivil uçuşların yasaklanmadığı), UEFA’nın Avrupa futbolunu, fair-play, barış ve anlayışıyla, politik ayrımcılıktan, cinsiyet, ırk, din veya diğer nedenlerden ayrıştırarak yükseltmek amacında olduğunu, ancak bu yaptırımın sadece Rusya’ya uygulanmasının anlaşılmaz olduğunu, başvurucu kulüplerden hiçbirinin Rus hükümetinin askeri hareketini destekler nitelikte açıklamada bulunmadığını, UEFA’nın kararının kendi kodlarına aykırılık taşıdığını, aynı zamanda İsviçre Kanunlarına da aykırı olduğunu, ayrımcı hareketlerin başvurucuların kişilik haklarını ihlal ettiğini, böyle bir idari karar yerine alternatif kararlar verilebileceğini veya disiplin cezalarının yeterli olabileceğini, ileri sürmüştür.

(Burada bir parantez açmak gerekir ki, 2002’de İsrail-Filistin krizinde UEFA İsrail’deki tüm maçları askıya almış, 2006 ‘da tüm maçları İsrail dışına almış, yasağı kaldırdığında ise müsabakaları sadece Tel Aviv’de oynanmasına izin vermişti. Yine 2014 yılında baş gösteren Gazze-İsrail gerginliğinde UEFA yine tüm müsabakaları durdurmuş, İsrail takımlarına başka yerde oynanmasını teklif etmişti.

2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı kendi topraklarına katması sonucu Rusya ve Ukrayna arasında çıkan gerginlik neticesinde de ise bu iki ülke takımlarının birbiri ile oynamamasına karar vermişti.)

Buna karşılık olarak UEFA cevabında, askıya alma ve temyiz edilen kararın, UEFA müsabakalarının değerini, objektifliğini,  onurunu ve bilinirliğini korumak için verildiğini, küresel tepkinin güçlü olduğunu (Avrupa’da Rus diplomatlara saldırı gibi), kamuoyu tepkisinin müsabaka güvenliğini tehdit ettiğini, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun derhal tepki verdiğini, uluslararası spor kuruluşlarının önlem almaya zorlandığını, Rusya Judo Federasyonu ve Rus Biatlon Birliğinin kendi kararlarıyla güvenlik ve protesto nedenleriyle takımları müsabakadan çektiklerini, maçların tarafsız bölgede oynansa dahi ilgililerin güvenliğinin sağlanmasından endişe duyulduğu, askıya alma kararının devam ettiğini, Rusya’yı turnuvalar dışında bırakılmasının ilanına gerek duyulmadığını zaten 28 Şubat 2022 tarihli karar ile Rusya’nın turnuva dışına atılmış olduğunu, eşit davranma ilkesine aykırı davranılmadığını, verilen kararların gerekli olduğunu, politik sebeplerden alınmadığını, Rus takımlarının askeri çatışma sebebiyle alınmadığını, politik veya milli bir sebebin olmadığını, kararın UEFA Statüsünün 2.maddesine dayandığını, başvurucuların 28 Şubat 2022 tarihli askıya alma kararına itiraz etmediklerini ileri sürmüştür.

Yargılama Süreci

CAS önüne gelen davada, Rusya Futbol Federasyonunun, UEFA’nın askıya alma kararına karşı (CAS 2022/A/8709) yaptığı başvurunun karara çıkmamış olması nedeniyle, başvuran kulüplerin bu karardan etkilendikleri konusuna katılmıştır. İkinci olarak da katsayı sisteminin turnuvalara katılacak takım sayısında belirleyici olacağını göz önüne almıştır.

Mahkeme yargılama sırasında şu dört soru üzerinde durmuştur:

1.Başvurucuların dava açma hakkı var mı?

2.Heyete göre temyiz edilen kararın niteliği nedir?

3.UEFA İcra Kurulunun bu kararı verme yetkisi var mıydı?

4.Varsa, verilen karar yetkinin amaca aykırı kullanılması mıdır?

UEFA Yönetmeliğinin 62.2 maddesinde yalnızca karardan doğrudan etkilenen tarafların CAS’ta temyize gidebileceğine yer verilmiştir. Hakem heyeti de kulüplerin karardan hukuken etkilenmeleri neticesinde kararı CAS’a taşıyabilme hakları olduğuna karar vermiştir.

UEFA gibi uluslararası federasyon/federasyon birliklerinin kararları idari karar ve disiplin kararı olmak üzere karakterize edilebilir. Söz konusu davada ise bir disiplin kararından söz etmek mümkün değildir. Zira başvuran tarafların UEFA düzenlemelerini ihlal ettiklerine dair bir delil ya da iddia da yoktur. Öte yandan karar UEFA İcra Komitesi tarafından alınmış olup, disiplin cezalarında hukuk kurullarının karar verici olduğunu unutmamak gerekir. Heyet de verilen kararı idari bir karar olarak nitelendirmiştir.

UEFA İcra Komitesinin verdiği kararın hukukiliği de tartışma konusudur. Zira UEFA Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Konferans Ligi yönetmeliklerine göre; mücbir sebep hallerinde UEFA Emergency Panel tarafından veya zaman kısıtlaması nedeniyle mümkün olmaması halinde UEFA Başkanı veya Genel Sekreteri tarafından karar verilir ve bu kararlar kesindir. Yine yönetmeliğe göre İcra Kurulu, yönetmelikte yer almayan tüm hususlarda karar vermeye yetkilidir. Heyet de İcra Komitesini temyize konu kararı vermeye yetkili kabul etmiştir.

Tartışılan son konu ise kararın UEFA yönetmeliği veya İsviçre Kanunlarını ihlal edip etmediğidir. UEFA’nın Avrupa futbolunun yönetici pozisyonunda ve hakim olması başvurucular tarafından ileri sürülmüş ise de rekabet hukuku açısından herhangi talep ve UEFA’nın bu hakim durumu kötüye kullandığına dair bir itiraz da ileri sürmemiştir. Dolayısıyla bu açıdan başvurucuların iddiaları reddedilmiştir.

Bu noktada heyet, başvurucuların eşit davranılmadığı itirazlarını da ele almıştır. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı askeri harekat neticesinde Rusya’ya küresel çapta beklenenin çok üzerinde tepki gösterilmiş olması, Belarus’un böyle bir tepki ile karşılaşmadığından maçların tarafsız yerde oynanması gibi önlemler alınmasının mümkün olması ve dava konusu olan kararın İcra Komitesi tarafından verilen askıya alma kararının bir neticesi olması ve başvuranların lojistik sorunlarla ilgili iddiaları destekler herhangi bir delil ileri sürmemiş olmaları neticesinde eşit davranılmadığı yönündeki tüm iddiaları da reddetmiştir.

UEFA, Olimpiyat Hareketi’nin bir üyesidir ve kendi yönetmeliği gereği politik olarak tarafsız olmalıdır. Bu anlamda Rusya’ya uygulanan bu idari karar ile politik olmama ilkesi ihlal edilmiş midir sorusu esasında akla gelen ilk sorudur. Yukarıda da bahsedildiği üzere, daha önce de ülkeler arasında yaşanan siyasi-askeri krizler neticesinde takımlarla istişare ederek müsabakaları tarafsız bölgede oynatan veya maçları sadece tek bir yerde oynatma gibi çözümler üreten UEFA’nın Rusya’yı turnuvalarında liste dışı bırakması ve katsayıların düşürülmesi ile Rus takımlarının turnuvalara katılmasının önüne geçilmesi ister istemez akla Rusya’ya uygulanan özel bir yaptırım olup olmadığını düşündürmüştür.

Başvurucular da UEFA’nın vermiş olduğu kararının sebeplerinin üye federasyonların tepkisi, Avrupa hükümetlerinin verdiği büyük tepkiler ve toplumsal tepkilerin bir sonucu olduğunu, ayrıca UEFA’nın IOC’nin politik duruşunun etkisinde kaldığını da iddia etmiştir. UEFA ise buna cevap olarak kararın politik olarak alınmadığını, askeri çatışma neticesinde bütünlük ve güvenlik gibi sebeplerle alındığını belirtmiştir.

Olimpizm’in Temel İlkelerinin 5. maddesine göre; “…Olimpiyat Hareket içindeki spor kuruluşlarının belli haklara, yükümlülüklere ve özerkliğe sahip olması gerekmektedir. Bu hak ve yükümlülükler ile spor kurallarının özgür bir şekilde kurulması ve kontrolü, kuruluşlarının yapısı, yönetimi, bağımsız şekilde seçim yapması gibi özerklik sağlamaktadır. İlkenin 6. maddesine göre ise din, ırk, siyaset gibi nedenler Olimpiyat Hareketine aykırıdır.

Avrupa futbolunu yükseltmek, yönetmek adına görevlerini yerine getirirken politik, dinsel, cinsiyete, ırka ya da başka bir sebebe dayalı olarak herhangi bir ayrımcılık yapmamak özellikle politik ve dini açıdan tarafsız kalmak UEFA’nın temel prensiplerinden olup, ayrıca yönetmelikte de yer verilmesi bağlayıcılık kazandırır.

Mahkemenin bu davada atıf yaptığı, CAS 2019/A/6500 ve 6580 nolu davalarında politik olarak tarafsızlık; spor organizasyonlarında politik müdahalelerin olmaması, sporcuların herhangi bir politik müdahale olmadan sporu yapabilmeleri olarak tanımlanmıştır. Buna örnek olarak da İranlı bir sporcunun İsrailli bir sporcuya karşı yarışa girmemesinin İran hükümeti tarafından sporcuya dikte edilmesi ve sporcunun ailesinin tehdit edilmesi gibi doğrudan politik müdahale gösterilmiştir. Burada bahsedilen politik müdahale dışarıdan gelen bir engellemedir, UEFA’nın kendi içinde almış olduğu karar politik tarafsızlığın ihlali olarak değerlendirilmemiştir.

Sonuç

Tüm kapsamıyla değerlendirildiğinde, 21/2022 nolu Genelgenin ve dolayısıyla davaya konu kararın durumun aciliyeti, birtakım üye federasyonların Rus takımları ile oymayı reddetmesi, güvenlik endişesi, uçuş kısıtlamaları, küresel toplumsal tepkiler gibi birçok sebebi olduğu sonucuna varılmıştır. Heyet de askeri çatışmanın politik meseleleri artıracağını, ancak bunun tarafsız kalma ilkesini ihlal etme sonucu doğurmayacağını kabul etmişse de askeri çatışmanın hükümetler tarafından büyük ölçüde kınanması, uluslararası spor kuruluşlarının tepkisi, Rus vatandaşlara uçuş kısıtlamaları ile işletmelere sınırlamalar getirilmesi, çatışmanın ne kadar daha süreceği konusundaki belirsizlik, kamuoyu tepkisi, futbol açısından ise uluslararası federasyon ve kuruluşların Rus takımları ile oynamayı kesin bir dille reddetmelerini dikkate alınarak UEFA tarafından böyle bir karar verilmesini bir baskı sonucu olmadığına, UEFA’nın politik tarafsızlığını ihlal etmediğine kanaat getirmiştir. Yine Rus takım ve sporculara yapılan uluslararası boykot sebebiyle uyruğa dayalı bir ayrımcılık yapıldığı yönündeki iddiaları da reddetmiştir.

 

Bu noktada akla gelen bir soru da verilen kararın oranlı olup olmadığıdır. Nitekim daha önce de benzeri olaylar yaşanmış ve UEFA’nın farklı çözümleri olmuştur. Tabi ki bu hususun tartışmaya açık olduğunu vurgulamak gerekir. Başka önleyici tedbirler alınmalı mıydı veya alınabilir miydi yahut buna zaman ve imkan var mıydı, gibi kriterler söz konusu kararı değerlendirmede öne çıkabilir. Nitekim heyet de kararın orantılı olup olmadığını tartışmış, söz konusu kararın disiplin kararı olmadığını, bu davaya konu edilen kararın, 28.02.2022 tarihinde verilen askıya alma kararının orantılı, gerekli ve tarafların haklarını koruyucu bir sonucu olduğunu kabul etmiştir. Ayrıca bu davanın konusunun askıya alma kararının oluşturmadığı ve UEFA’nın müsabakaların güvenlik ve saygınlığını korumak için yasal yükümlülüğü olduğunu ve futbolun diğer spor branşlarından farklı olarak taraftar tepkilerinin çok daha baskın ve aşırı olduğunu (ırk, din, uyruk), taraftar grupları arasında saha içi ve dışında şiddetli çatışmaların yaşandığını, güvenlik açısından kararın heyete değil, UEFA’ya ait olduğu ve alternatif yaptırımların uygulanmasının UEFA’nın kararında olduğunu ve alternatif yaptırımların uygulanması neticesinde güvenlik açısından duyulan endişenin ülke sınırlarını aşabileceğine dolayısıyla verilen kararın da orantısız olmadığına karar vererek başvurucuların tüm iddialarını ve davayı reddetmiştir.

Av. Esra Melis İSTİKBAL, LL.M.

Spor deyince geleneksel anlamda akla ilk olarak dışarıda oynanan oyunlar veya temelinde fiziksel hareketliliği barındıran aktiviteler gelse de artık özellikle “GEN Z” olarak adlandırılan Z kuşağı için bu durum bu şekilde değil.

Newzoo tarafından 2021’de yapılan bir araştırmaya göre Z kuşağının %81’i video oyunu oynuyor. Y kuşağı ise %77 ile hemen arkasından takip ediyor[1].  Her geçen gün artan bu rakamlar artık pek de dışarıda oyunlar oynayanların kalmadığının göstergesi haline gelmiş durumda.

Bu durum gün geçtikçe odağı daha da genişleyen ve belki de bundan 50-60 sene öncesinde hayal dahi edemeyeceğimiz bir kavram olan “Elektronik Spor” (“E-Spor”) ile tanışmamıza vesile oldu. Bu yazıda e-sporun ne olduğu, spor ve oyun kavramının birbirinden farkı açıklanarak incelenmiş ve hukuk sistemi içerisinde e-spor’un kişilere karşı suçlar bakımından bir değerlendirmesi yapılmıştır.

Spor ve Oyun Farkı

TDK tarafından sözcük anlamı “Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence.” olarak tanımlanan “Oyun” kavramının kökü insanlığın geçmişine kadar dayanmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca bütün kültür ve toplumlarda kendisini bir şekilde gösteren oyun kültürünü spordan ayırmak ise o kadar da kolay değildir.

Belirli kurallara uyularak yapılan ve yarışma amacı bulunan aktiviteler olarak tanımlanabilecek spor kavramını belki de oyun kavramından ayıran en büyük fark spor aktivitelerinde “yarışma amacı” olmasıdır. Daha çok vakit geçirmek ve eğlenmek için bir araç olan oyun kavramı, temelinde yarışmak ve kazanma isteği olan spor kavramından bu bağlamda ayrılmaktadır.

Bu noktada E-Spor ile video oyunu oynamak “Gaming”i de ayırmak doğru olacaktır. Gaming/video oyunu oynamak özünde tek başına veya oyuncu olmayan karakterlere karşı (“Bot” veya Non Player Characters “NPC”) oynanan ve temelinde karşılıklı bir yarışma barındırmayan bir aktivite olup E-Spor ise profesyonel oyuncuların geniş çaplı turnuvalar çerçevesinde canlı olarak birbirleriyle yarışmasıdır. Temelinde oyun ve spor kavramları arasındaki farka yakın olan bu tanım farklılığı gündelik hayatta her gün video oyunları oynayan ekranları başındaki bireyleri profesyonel e-sporculardan ayırmaktadır.

Türkiye E-Spor Federasyonu “TESFED”in 20/05/2022 tarihli güncel verilerine göre[2]  ülkemizde 8.650 erkek, 5.330 kadın olmak üzere toplam 13.980 lisanslı e-sporcu bulunmaktadır. Temmuz 2021 tarihinde toplam rakamın yaklaşık 5.500 olması ve yalnız 1 yıl içerisinde artışın bu denli yüksek oranda olması dünya genelinde e-spora olan ilgi ve pandemi koşulları dikkate alındığında pek de şaşırtıcı olmayan bu rakamların gün geçtikçe yükseliyor olması e-spor alanında hukuki düzenlemelerin yetersizliğini açığa çıkarmaktadır.

 

E-Sporda Seyircinin Yeri

Spor müsabakalarının en temel unsurlarından biri olan seyirciler ve seyircilerin müsabaka içerisindeki yeri ve bu duruma ilişkin düzenlemeler 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun çerçevesinde yapılmıştır.

Peki ya sahalardan uzak bu e-sporda seyircisi nerededir? Herkesin evlerine ve ekranlarının başında olduğu pandemi döneminde izleme oranı daha da çok artan e-spor seyircisinin, Newzoo’nun araştırmalarına göre 2022 yılı boyunca dünya genelinde toplam yarım milyona[3] ulaşması beklenmektedir. E-spor seyirci sayısı bu kitle üzerinden ülke genelinde yüklü miktarlarda gelirlere ulaşılmasına neden olmaktadır.

Yeni yeni gelişen bir alan olan e-sporda seyirci kavramı ile alakalı olarak yapılan düzenlemeler maalesef sadece internet siteleri bazında kalmakta ve konu ile alakalı olarak herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. 6222 sayılı kanun kapsamında yapılan düzenlemelerin henüz ne çerçevede e-spor müsabakalarını kapsadığı net olmamakla birlikte işbu internet sitelerine erişim ve içeriklere ilişkin hukuki düzenlemelerin de olmaması özellikle e-spor seyircisinin yoğunluğunun 18 yaş altı olması sebebiyle risk teşkil etmektedir.

 

E-Spor’un Kişilere Karşı Suçlar Bakımından Değerlendirilmesi

Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 6222 sayılı Kanun ülkemizde akla gelen diğer spor alanları için bağlayıcı olsa da işbu kanunda düzenlenen hususların e-spor ve internet ortamı için geçerli olup olmadığı tartışma konusudur. Müsabakalar ve spor alanlarına ilişkin alınması gereken önlemler, şike, hakaret içerikli tezahüratlar ve birçok konu 6222 sayılı kanunda düzenlenmiş olup bu hususların halı sahası internet siteleri olan e-spor için geçerlilik teşkil edip etmeyeceği hususunun netleşmesi gerekmektedir.

E-spora ilişkin düzenlenmesi gereken en önemli hususlardan bir tanesi hakarettir. Hakaret Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK”) 125. maddesinde düzenlenmiştir. 6222 sayılı kanun ise hakaret içeren tezahüratlar ve seyircilerin hakaret ettiği durumları düzenlemiş olsa da e-spor müsabakalarında gerçekleşen hakaret içerikli söylemlerin TCK ve 6222 sayılı kanun çerçevesinde hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığı maalesef tartışma konusudur.

Hakaret

Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

TCK’da da belirtildiği üzere bir kimseye sövmek, bir kimsenin onur, şeref veya saygınlığına saldırmak hakaret olarak tanımlanabilir. Hakaret kavramına toplumun yoğun bir kesimi tarafından sporun doğasında olduğu düşüncesiyle yaklaşıldığı acı bir gerçektir. Bu nedenle internet üzerinden gerçekleştirilen müsabakalarda hakaret içerikli söylemlerin hakaret suçunu oluşturmağı, özellikle şiddet temalı oyunlarda oyunun doğasında olduğu ve kültürün bu şekilde şekillendiği yönündeki görüşler her geçen gün artmaktadır.

Bununla birlikte hakaretin sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde hakaret suçu huzurda işlenmiş sayılmaktadır. İşbu nedenle öğretide genel olarak kabul gören görüş internet aracılığıyla gönderilen mesajlar veya sesli, görüntülü iletiler ile hakaret suçunun huzurda işlendiği yönündedir. E-spor müsabakaları çerçevesinde gerçekleşen hakaret içerikli söylemlerin huzurda işlenmiş kabul edilerek hakaret suçunu oluşturması ve her ne kadar bilişim suçlarında tarafların belirlenebilmesi ve ilişkili hususların tespit edilebilmesi zor olsa da bu durumun oyunun doğasında olduğu iddiasıyla önemsenmemesinin yanlış olması ve özellikle oyuncuların çoğunun 18 yaş altı olduğu online platformlarda çocukların psikolojik gelişimi açısından bu hususların önem teşkil etmesi hususları bir arada değerlendirildiğinde konuya ilişkin bir düzenleme yapılması gerektiği açıktır.

Yine E-spor ile bağdaştırılabilecek bir diğer ceza hukuku kavramı ise tehdittir. Tehdit suçu TCK m.106 ve devamında düzenlenmiştir.

Tehdit

Madde 106- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

 Tehdit suçunun oluşması için tehdit edilen eylemin gerçekleşip gerçekleşmediğinin bir önemini olmadığı sabittir. Bununla birlikte birçok oyunun temelinde tarafların birbirlerini öldürmesine veya birbirlerine zarar vermesine dayandığı da göz ardı edilemez bir gerçektir. Bir suçun oluşabilmesi suçun manevi unsurlarından kastın varlığına bağlıdır.

Kast

Madde 21- (1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

Görüldüğü üzere e-spor müsabakalarında tarafların birbirlerinin avatarlarını öldürecekleri veya onlara zarar verecekleri yönlerindeki tehditleri manevi unsur olan kastın olmaması ile tehdit suçunu oluşturmamaktadır. Ancak belirtilmelidir ki oyuncuların oyunda kullandıkları avatarları değil de karşı tarafı kastederek tehdit söylemlerinde bulunmaları kastın varlığı dolayısıyla tehdit suçunu oluşturur. Bu duruma örnek olarak özellikle müsabakalarda kaybeden taraflarca yapılan “Evini bulup yakacağım”, “Seni bir elime geçireyim öldüreceğim”, “Parmaklarını kıracağım” vb. içerikli söylemler verilebilir.

Yine büyük bir kesim tarafından oyunun doğasında olduğu gerekçesiyle bu tarz söylemlerin tehdit suçunu oluşturmadığı yönlerindeki iddiaları olsa da yine belirtilmelidir ki seyirci ve oyuncuların yoğunluğunun 18 yaş altı olduğu e-spor müsabakalarında tehdit suçuna ilişkin açıklık getirilmemiş olması tehlike arz etmektedir.

E-spor müsabakaları çerçevesinde değerlendirilmesi gereken kişilere karşı diğer suçlara cinsel taciz, kişinin huzur ve sükutunu bozma, özel hayatın gizliliğinin ihlali de verilebilir. Bu diğer suçların tespit edilmesi kapsamında TCK hükümlerinin uygulanacak olup tehdit ve hakaret suçlarından ayrı olarak suçun oluşup oluşmadığı hususunda yapılacak incelemede esas alınacak hususlar daha net tespit edilecektir.

 

Sonuç

Günümüzde artık geleneksel anlamdaki dışarı sporlarının yerini ekranları başındaki e-spor seyircileri ve oyuncularına bıraktığı su götürmez bir gerçek olup bu durum TESFED tarafından tespit edilen güncel lisanslı oyuncu sayısı ve bu sayının yıllar içerisindeki hızlı artışı üzerinden de gözlemlenebilmektedir. Fakat beklenmedik bir hızla sahalarda yapılan spor müsabakalarının yerlerini sahası internet olan e-spor müsabakalarına bırakması, bu online platformlara ilişkin olarak gerekli düzenlemelerin henüz yapılmamış olması, TCK ve 6222 sayılı kanun kapsamlarının işbu platformları ne derece kapsıyor olduğuna ilişkin bir netliğin olmaması  ve özellikle e-spor oyuncu ve seyircisinin 18 yaş altında yoğunlaşıyor olması e-spor müsabakaları kapsamında işlenen suçlara ilişkin düzenlemelerin yapılmasının gerekliliğini göstermektedir.

Av. Selinsu KÜLÜK

 

 

[1] https://newzoo.com/insights/articles/consumer-data-gen-z-millennials-baby-boomer-gen-x-engagement-games-esports-metaverse/#:~:text=We%20just%20launched%20our%20free,different%20generations%20interact%20with%20games.

[2] 20/05/2022 tarihinde TESFED ile yapılmış olan harici görüşmeler sonrası iletilen anlık güncel rakamlardır.

[3] https://newzoo.com/insights/articles/the-esports-audience-will-pass-half-a-billion-in-2022-as-revenue-engagement-esport-industry-growth

Ülkemizde milyar dolarlık hacimlere ulaşan spor camiasında uzun bir süredir dağınık ve çelişkiler barındıran; talimatlar ve yönetmelikler ile yürütülmeye çalışılan hukuki düzen, yoğun eleştiriler ve piyasa şartlarının da zorlaması ile çözüm hususunda odaklanmış ve neticede 7405 sayılı Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu[i] (“Kanun”) yürürlüğe girmiştir. Bu vesile ile, geçmişte en acımasız biçimde eleştirilen dağınık mevzuata, tek başına eleştirilere muhatap kılınan bağımsız bir hukuki metin eklenmiştir.

Details

Türkiye Futbol Federasyonu Uyuşmazlık Çözüm Kurulu, 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna ve TFF Statüsü’ne göre kurulmuş TFF’ nin ilk derece hukuk kurullarından birisi olup 2019 yılı Haziran ayında TFF tarafından çıkarılan Uyuşmazlık Çözüm Kurulu talimatı ile bu kurulun çalışma esas ve usulleri belirlenmiştir.

Bu yazıda kurulun görev ve yetkileri, kurulun oluşumu, inceleme usulü kısaca anlatılacak olup kurula başvuru sürecinden kurulun verdiği kararlara ve kararların yerine getirilme sürecine kadar geçen safha da uygulamadan örneklerle açıklanacaktır. Kanunda, Statü’de ve talimatta yazılı olan bilgilerin uygulamada nasıl yerine getirildiği özellikle uygulayıcı meslektaşlarımız açısından önem arz etmektedir.

Details

Günümüzde sıklıkla duyduğumuz sözleşme/kontrat kavramı; hukuki bir sonuç doğurmak amacıyla iki veya daha fazla kişi ya da kuruluşun, karşılıklı olarak ve birbirine uygun bir şekilde irade bildirmesi işlemi olarak tanımlanabilir. Sözleşmedeki irade açıklaması örtülü veya açık olabilir. Yazılı veya sözlü olarak irade açıklaması gerçekleşebilir. Futbolcular da kendilerini “sarı-lacivertli, sarı-kırmızılı, siyah-beyazlı, bordo-beyazlı…” renklere bağlayan sözleşmeleri yazılı olarak yaparlar ve belirli bir süreliğine bu kulüplerde forma giymeyi kabul ederler. Bu sözleşmeler hazırlanırken taraflar birbirlerine karşı taahhütlerini açıkça belirlerler.

TFF tarafından kabul edilen sözleşme örneği yazının sonunda yer almaktadır fakat öncesinde içeriği ile ilgili açıklama yapılmasında fayda vardır.

Details

6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 14/04/2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacı, ”müsabaka öncesinde, esnasında veya sonrasında spor alanları ile bunların çevresinde, taraftarların sürekli veya geçici olarak gruplar halinde bulundukları yerlerde veya müsabakanın yapılacağı yere gidiş ve geliş güzergâhlarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
6222 Sayılı Kanun’da genel olarak; spor alanı, antrenman alanı, müsabaka alanı, seyir alanı, özel seyir alanı ibarelerine yer verilmiş ve her birinin tanımı yapılmıştır. Fakat kanun kapsamındaki her ihlalin yalnızca bahsi geçen alanlar içerisinde değil; basın yayın yoluyla ve görsel, işitsel, yazılı veya elektronik kitle iletişim araçları ile de gerçekleştirilebileceği unutulmamalıdır.

Details

6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun 14/04/2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacı 1’inci maddesinde “müsabaka öncesinde, esnasında veya sonrasında spor alanları ile bunların çevresinde, taraftarların sürekli veya geçici olarak gruplar halinde bulundukları yerlerde veya müsabakanın yapılacağı yere gidiş ve geliş güzergâhlarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Seyirden yasaklanma, bu kanunun amacı doğrultusunda, spor müsabakalarının huzurlu ve güvenli bir ortamda gerçekleştirilmesini sağlamak üzere öngörülen bir tedbirdir. Yazımızda bu tedbirin özellikleri ve uygulanması incelenecektir.

Details

Spor müsabakalarında meydana gelen hukuka aykırı fiillerden doğan sorumluluk, kaynağının bir sözleşmeden doğmamasının etkisiyle, haksız fiilden doğan sorumluluktur. Bu haksız fiiller incelenirken hukuka uygunluk nedenleri de göz önüne alınmalıdır. Haksız fiil sorumluluğunda ayrıca dikkat ve özen yükümlülüğü de önem teşkil etmektedir. Bu incelemenin temelinde oyun kuralları dikkate alınmalıdır. Oyun kurallarına uygun hareket eden oyuncunun haksız fiilden sorumlu tutulmayacağı açıktır. Aynı zamanda sporcunun eylemlerinden doğan zararın ceza hukuku çerçevesinde kasta ilişkin incelenmesi de gerekmektedir.

Details